10 Eylül 2016 Cumartesi

öznel acılar


"Aşkı ve öfkeyi söyleyemediğinde insanın konuşmaya dair hevesleri de bir bir yok oluyor."

  Kitaplarla ilgili sevdiğim şeylerden biri de bitirişimin üzerinden yıllar geçen kitapları elime alıp altını çizdiğim satırları yeniden okumak. Aranızda zaman makinesinin nasıl çalıştığını merak edenler varsa bu yöntemi evinizde korkmadan deneyebilirsiniz. Bu satır Tarık Tufan'ın ve Sen Kuş Olur Gidersin kitabının yetmiş sekizinci sayfasında ikamet etmekte. 
   Kitabın ilk sayfasına dönüyorum. Tarih: 4 Temmuz 2013. Konuşmaktan ziyade ağlamayı tercih ettiğim zamanların başlangıcı. Gerçi üzerine biraz düşününce ağlamak eyleminin çok da tercih meselesi olmadığı kanaatine varıyorum. An gelir, kendinizi ifade etmek için iki damla tuzlu sudan başka hiçbir şey bulamazsınız. Ama durun, bu cümlemi de yoklamalıyım. Gözyaşı bir ifade biçimi midir? Yok bu kadar basit olmamalı. Bana kalırsa gözyaşı bir isyan hareketidir. Bir savaş başlangıcıdır. Öyle ki, gözyaşına sebebiyet veren anlamaz bunu. O yüzden ardından gelecek olan fırtınaya habersizken yakalanır ve sonunda alt üst olur. Ancak mazlumların Rabbi haberdardır olacaklardan. İşte bu da insanın uzun süren ağlayışlardan sonra yaşadığı rahatlık hissini açıklıyor sanırım. 
   Gelelim 3 yıl. 2 ay, 7 gün sonrasına. Hala ama hala söyleyemediklerim var. Yutkunamadıklarım var. Gecenin sonunda gökyüzünü izlerken yanaklarımdan aşağı ince ince yolunu bulanlar var. Böylece herkes yolunu buluyor benim haricimde. Söyleyemediğim her şey söyleyebildiğim hiçe de mani oluyor. Gevezeliğimden sıyrılıyorum. Söyleyemediklerimin altında eziliyorum her defasında. Bir iki yüzlülük var bu işte. Ki o iki yüzlülüğü ben yapıyorsam şayet, kendime yapıyorumdur mutlaka. Bütün haksızlıklara boyun eğip sonra da "hayatta en önemli erdem adalettir" diyerek kendime ihanet ediyorumdur. Sevgime sahip çıktığım kadar nefretime sahip çıkamıyorum. Arkasında dimdik durup kollayamıyorum onu. Halbuki doğru şeyden veya kişiden  nefret ediyorsan nefret de güzeldir. Bize sevmeyi, iyiliği, sahip çıkmayı öğretirken kendimize değer vermeyi öğretmediler. Gelin bir de burdan doğru yiyin hakkımızı. Bir de bu taraftan vurun iyi niyetimize. Sevgimizin her zerresini sömürmekten sakın çekinmeyin.
  
    Bir başka kitap. Atakan Yavuz'un Hata Günlüğü. 
   "Yüz mahzunlaşınca yürek bilgeleşir." 

    Hangi sahte gülümsemeyi zoraki takındıysak yüzümüze, hiç düşünmeden inandılar. İnanmayın bu söze sevgili okur. Bilge bir yürek kimsenin umrunda değil dünyada. Dünyada sadece elde edebildiklerin ve biraz daha zalimlikle kolaylıkla elde edeceklerin vardır. Bundan daha iyi bir dünya ihtimali bu insanlara ahireti bile unutturabilirdi. Hoş, başkasının dünyasını kolaylıkla yıkanların ahiretle ilişkisini de merak etmiyor değilim. Ama buna kafa yorarsam yine kendi zamanımdan onlar için çalmış olurum. Bu da hayallerime ayıp etmek demek olur. Başkalarının gönlünü hoş tutmaya bir ömür adayıp da yaranamadığımız tüm zamanlara karşılık hayallerime asla ayıp etmek istemiyorum.
    Hasılı kelam, siz siz olun, öfkenize sahip çıkın. Hayat bu. Bütün dünya gözlerini kapatsa da kulaklarını tıkasa da Allah gerçeği görüyor, duyuyor, biliyor. Bu hakikate teslim edin kendinizi ve Allah'ın adaletinin tecelli etmesini bekleyin. Ya bu dünyada ya asıl yurdumuzda.
Yazarın notu: Bu cümleleri tamamen kendim için yazdım. Gereksiz gaza gelip haksız yere kalp kırmayın. Yeterince kırık dökük var etrafta.