13 Mart 2018 Salı

Cevapsız Sorular

   Ev arkadaşımla oturduk, avrupa turlarına bakıyoruz. Baktığımız sitede rüya rotalar diye bir kısım var, ordan kendimize rüya seçiyoruz. Ama en nihayetinde yirmi gün boyunca on beş ülkeye otobüste seyahat edemeyeceğimize karar verip gidip gezmek için kendimize bir şehir seçiyoruz: Amsterdam. Bir tarih seçip gidiş dönüş bilet fiyatlarına bakıyoruz. Canına yandığımızın şehrine gitmek ucuz ama geri dönmek pahalı. Yine de bu hayal bizi bir süre diri tutacak, farkındayız.
   Bundan önce paylaştığım yazıyı aslında aylar öncesinden yazıp bekletiyordum ve yayınlamadan önce de yalnızca son paragrafını yeni yazmıştım. Evet, bence hâlâ bir şeyleri imkansız diye nitelemek bizim hadsizliğimiz. Ancak gerçekten kendinizi o işi yerine getirmeye yeterli görüp, üzerine çalışıyorsanız işleyebilecek bir şey. Aksi takdirde beklentileri en aza indirip bebek adımlarıyla ilerlemek uzun vadede hayatınızdan daha memnun olmanızı sağlar.
  Birkaç aydır kafamda cevabını bulamadığım sorularla yaşıyorum. Sorular üzerine uzun uzun düşünüp biraz da kendimi dinlemek istiyorum, bu defa da akıp giden hayatı kaçırıyorum. Bir sabah Beşiktaş'tan otobüse bindim. Yine aklımda çözemediğim meseleler, iyice bunalmışım. Otobüs derin bir viraj aldığı sırada gözlerimi kapatıp içimden dua ettim: "Allah'ım n'olur tam bu anda otobüs ortadan kayboluversin, ben zamanda asılı kalmış bir yerde biraz düşünüp taşınayım sonra tekrar aynı saniyeden devam edelim yola." Gözümü açtığımda hâlâ aynı otobüsteydim ve yanımdaki amca telefonda Fransızca konuşmaya devam ediyordu. Hâlâ çaresizce o otobüs koltuğunda oturuyor gibiyim. Yazmanın zorlaşmasından anlıyorum bunu. Yazmak, zihimdeki dağınıklığı toparlamama yardımcı olurdu ama artık o bile fayda vermiyor. 


  Geçen ay başımı alıp bir dağa çıktım. Hava buz gibi, her yer pus. Şöyle bir yirmi metre ilerisi sisten gözükmüyor. Bu manzara bana kendi hayatımdan tanıdık geldi. Ben de ilerisini öngöremiyorum, bu yüzden ağır ağır yol alıyorum. O başını alıp gitme'de her şey tam istediğim gibiydi, yanımda 37 kişi daha olmasının dışında. Kimse alınmasın, ne zaman beni düşünmeye iten, göz dolduran, zamanın durduğu bir manzara görsem "Burda yalnız olmalıydım." diye içimden geçiriyorum. 
  İki gün boyunca telefonun hiç çekmediği bir yerdeydik. Kâfi miktarda kar vardı. Başka da bir şeye ihtiyacım yoktu. Şimdiyse tekrar bir telaşın içindeyim ve dilimde hep aynı dua: Allah'ım benden ne yapmamı istediğini bana göster. Bana yolumu buldur. Zira ben tek başıma kayboluyorum. İnsan hayatındaki her türlü değişimi dualarından takip edebilir bence. Birkaç hafta önce Allah'tan istediğiniz bir sürü şey varken bir anda ne istediğinizi bilemediğiniz bir noktaya gelebiliyorsunuz. Taha Kılınç'ın da bir seminerde anlattığı gibi, Allah'ım beni hususi olarak yarattın, bana bu değeri atfettin, beni bazı potansiyellerle, yeteneklerle donattın ve bu dünyaya gönderdin. Benden tam olarak  ne yapmamı istiyorsun? Bu tefekkür edilmesi gereken bir konu. 
  Önümüzdeki bir iki hafta bu soruyu düşünelim. Sonrasını sonra konuşuruz.

2 yorum: